Eğitimsel, psikolojik ve etik açıdan 'YOL' gösterici, 'Toplumsal TREND'i olumlu (Devlet'in isteklerine uygun) yönlendirmeyi amaçlayan Tarikat olgusu ile, yaklaşık 600 yıl Atamanlı Devlet hatalarından ders çıkartarak "Laik Devlet" olarak yola çıkan Türkiye Cumhuriyeti'nde günümüzün durumu...
Arama motorları ile konuyu tarıyorum.
Cemaat, Tarikat, Tekke ya da Zaviye denilen ve en son AKP ile buna Vakıf kavramı ekleyerek bunun altında bozuk Demokrasimizde faaliyet gösteren ve ciddi boyuta gelmiş kuruluşların 21. Yüzyıl Türkiye'sinde neden bu kadar önem arz ediyor, onu Sosyologlar, Gazeteciler vs. araştırır, yazar çizerler, görevlerini faydalarını veya zararlarını anlatırlar falan filan...
Kimse bunların sosyolojik gereksinimlerini
- "Bireysel Hürriyetler",
- "Birey olma Hakkı" veya
- "Eğitim Hakkı" ortamında Anayasal garantiye alınmış Haklar ışığında irdelemiyor, sorgulamıyor bile.
Neden?
Çünkü ne iyimser, ne de kötümser, yani sadece Anayasa üzerinden hukuksal bakılırsa, 2 birbirine zıt gibi gözüken maddeler ile bu oluşumları savunabilir ya da kapatılır.
İlk olarak özel hayatımızda yaşam tarzın özgürlüğü'nü esas alıp, Dini yaşamın istendiği gibi yaşama hakkı olduğunu düşünülebilir. Ama olay daha burada patlıyor: Kuralları dahi belli - bunun yaşanabilmeleri yasalar çerçevesinde sınırlandığı ortada.
Düşünsenize:
Bir farklı inancın tarikatı, bakire bir kadını öldürüp inandığı inancına uygun kurban olarak adayacak. Mümkün değil. Yani: Bir Cemaatin Din 'ini yaşama tarzın sınırları gayet bellidir. Lagaluga yapmaya da gerek yok.
Şimdi bir de Anayasa'da Birey olma Hakkı, Bireyin (Devlet) Eğitim Alma Hakkı gibi kurallara bakalım.
Bu bakış açısında ise Cemaat veya Tarikatların ezici çoğunluğu yine hiç Lagaluga yapmadan kapatılması gerekiyor:
Çünkü Cemaatlar, Tarikatlar, İnsanın birey olma hakkını elinden almakla kalmıyor, Bireyi Devletin garantilediği 'çağdaş' (pozitif bilim bazlı) Eğitim alma hakkını da elinden alıyor.
Bunun pik yaptığı olaylar ise kendini Mehdi (Deccal'dan kurtarıcı), Gavs (Allah ile konuşan) şekilleri ile mantığın terk ettiği şekilleri sorgulamadan kabulleniyor, ya da onunla da yetinmeyenlerin de Cemaat, Tarikat ya da Vakıf üzerinden SAPIKLIK dürtülerini rahatça yaşamasını sağlamaktadır.
Dini bu çukura kadar düşüren yine İnsan bu arada....
Kişisel olarak Cemaatlara bakış açımı asla değiştirmedim.Babam beni Almanya'da 13 yaşında Kuran Hatim kursunda Camii'de Erbakan propagandası yaptıklarını anlattıktan sonra bir daha göndermemişti.
Çok yerinde ve doğru bir eylem.
Vatandaşın Türkiye'deki Eğitim seviyesi İlk - Orta Okul derecesinde olduğunu biliyoruz. Eskeden beri de bu böyle. Bu pek de değişmedi. Peki ne oldu da o vatandaş şimdi çok farklı bir yerde?
Burada Vasatlığın ödüllendirilmesi gibi bir durum öne çıkıyor. Bu da değerlerimizi maalesef alt üst etmiş durumda.
Ama bu iş daha TBMM'de başlıyor: Milletvekili olmak için gerekli kriterler nelerdir?
- (Bavul dolusu Servet lazım - yazılmamış bir gereksinim).
- Ceza Hükmü giymemiş olacaksın.
- T.C. Vatandaşı olman gerekiyor.
- İlkokul Mezunu olman yeterlidir.
Türklere Cumhuriyet ile beraber eski Türk değerlerin tekrar çağdaş çerçeve içinde oturtulup İnsanlarımıza kılavuz olarak verilmeye çalışıldı. Ana ve İlkokul eğitimlerin inanılmaz önemi buradan doğmakta:
Nitelikli, kaliteli Lise ve Yüksekokul Eğitimi nasıl ülkenin Teknoloji ve Bilim seviyesini arttırabiliyorsa, nitelikli Anaokul ve İlkokullar da vatandaş olma yönünde olan çocuklara o kadar değer kümelerini düşüncelerine düzgün oturtabiliyor.
Şimdi bunlar sistematik bir şekilde bozuluyorsa ne olur?
İşte bu bozulmaların meyvelerini bugün yaşıyoruz. Eski doğrular 'çağdışı, totaliter bir 'Türkiye'den kalma', 'Faşist zihniyet' vb. Laf sataları ile doldurulmuş kof ve topluma, böylece de Devlete aşırı zarar vermektedir. Yahu bu ülkemizi kuran CHP bile "Gaz Labalandı".
21.YY'da Türkiye böyle bir yönetim hak etti mi peki?
Milletvekilleri hala Para ile, İlkokul Diplomaları ile Milletvekili oluyorlarsa - maalesef evet.
Devletin Mahremiyetini elleten Yargı ve Kolluk Kuvvetleri varsa - maalesef evet.
Devletin başındaki kişilere cezai müeyyide tanımlanması olmayınca - maalesef evet.
Ülkedeki Kurallar ve Kanunların delindiğinde 'Bir kereden bir şey olmaz' diyene Mahkeme yolu ve ceza gözükmezse - maalesef evet.
Bence bu Milletvekillik ve Bakanlık üzerinde daha kapsamlı ve detaylı çalışılması gerekiyor (öyle Siyasi Ahlak Yasası ile de sınırlandırılmamalı - çünkü bu sadece yeni boşluklar açmakta):
- Göbeğini kaşıyan, eğitim anlamında bir MAL asla Milletvekili olmamalı.
- Çifte Vatandaş olan Birey Milletvekili de, Bakan da olamaz, olmamalı. Nedenleri çok net.
- Vatandaşın oyları eşittir. Eşitliği bozarsanız vasatlığı egemen kılarsınız. Ve bugünü yaşarsınız.
- Milletvekili, Bakan, Başbakan, Cumhurbaşkanı dahil her kes Kürsü Dokunulmazlığı hariç yargılanabilmeli.
Gelelim asıl konumuza - Cemaatlerin de, Tarikatların da sicilleri bozuk. Onu dehşet verici bir şekilde gördük.
Ama onların iş tutucu ortakları Partilerimizde, İktidarda, Toplumun her iş ve görev üstlenen katmanlarında aynı zaman onların üyesi ve / veya ortağı, işbirlikçisi. Yani şu an Devletin işlevi asgari seviyededir, Hukuk ve İcraat ise tek bir makama bağlanmış durumda.
T.C. Devletin köklü işleyişini ve Türk Kültüründeki eski önemini ve saygınlığını tekrar bireylerin beynine ve yüreklerine yerleştirmek için yaşadığımız Neo - Sultanizm ile devam etmemiz mümkün değil.
Onun için gelecek seçimler sadece bir Genel seçim değil. Aslında Devleti Türk Milletine ve Türk Kültürüne tekrar geri teslim edilecek mi edilmeyecek mi, onun seçimini yapacağız.
Bu sınavı Toplum olarak doğru aşabilirsek, o Cemaat mensupları dahil - Şıh veya Gavs'ları dahil, Pozitif Bilimli Eğitim ile, Seküler, Laik yaşam ile, Hakkaniyetlik ile, HAKLI KAZANÇ ile, Vasatlığı ödüllendirmeyen bir Toplumda aynı zaman İslamiyete de daha uygun yaşanacağını anlayacaklar.
Şunlar asla unutulmamalı:
- (Ön-Türk ve) Türk Kültürü, tüm semavi Dinlerden çok önce vardı.
- Türkler, İslamiyetten önceden de tek bir Tanrı olgusunu benimsiyordu.
- İslamiyeti kabul etmemizin önemli nedenlerden biri ise Tengricilikte de olduğu gibi Tanrı/Allah ile Birey arasında bir TEMSİLCİ'ye gerek olmamasıdır.
Bu kök gerçek doğrultusunda da 21.YY.da, Bilgi düzeyi yüksek bir Türk toplumunda Dini tarikatların 'yol' gösterme veya 'Akımı' yönlendirme gereksinimi de ortadan kalkar, Tarikatların 'Dini Edebiyat, dini Felsefe Teori Merkezi olarak' spiritüel yaşam dünasına kılavuz verecek seviyeye geri çekilirler.